Maksimum Mu? Yoksa Makul Olan Mı?

Posted by: 5 yıl, 11 ay ago

 Kişisel hayatımızda veya yöneticilik faaliyetlerimizde aldığımız birçok kararın şahsımıza veya işletmemize maksimum fayda sağlamasını hedefleriz. Maksimum, mümkün olan en fazlayı elde etme... Klasik ekonominin rasyonel homoeconomis insanı (saf ekonomik çıkarlarını düşünen) çıkarlarını maksimize etmeye çalışır.

Normal şartlarda, kazancı veya çıkarları dürüst ve kurallara uygun bir şekilde davranarak veya bu doğrultuda kararlar alarak maksimize etmek pek mümkün görünmemektedir. Sonuçta, birlikte iş yaptığınız insanların da çıkar ve hakları söz konusudur. Bunun yanı sıra yine toplumun ortak malı olan doğal kaynakların ve çevrenin de adil kullanım hakkı vardır. Sizin çıkarınızı maksimize etmeniz, bir yönüyle onların çıkar veya haklarından vazgeçmesi anlamına gelir ki, bu tam bir haksızlık ve sömürü demektir.

Örneğin ticaret hayatında, kazancını maksimize etmek isteyen bir kişi, malına, sözüne veya tartısına hile katmak durumunda kalacaktır. Çünkü, sattığı mal(lar)ın normal olarak bir kalite standardı ve fiyatı bulunmaktadır. Bu kalite standardında piyasa fiyatı ile satacağı mallardan elde edeceği kazanç maksimum olmayacak, herkes tarafından kabul edilen normal bir kazanç olacaktır. Fakat, kendince, diğer satıcıların piyasaya girmesini engellemek suretiyle tekel oluşturabilir ve bu şekliyle malın fiyatını artırabilir, kalite standardını düşürebilir veya malı eksik tartabilir. Ve böylece kazancını maksimize etmiş olur. Yani normalin üzerinde bir kazanç elde edebilir hale gelir.

Benzer şekilde, bir şahıs, düşük bir eğitim, tecrübe veya yetenekle yüksek bir göreve veya yönetim statüsüne atanırsa aslında kendi çıkarını maksimize etmiş olur. Ancak bu durum, ehliyetsizlik ve haksızlık demektir. Zaten görev veya yönetim statüsünün gerektirdiği eğitimi almışsa, gerekli deneyime ve yeteneğe sahipse, bahsi geçen göreve veya yönetim statüsüne atanması tabii bir sonuç olacaktır. Bu durumda ise, çıkarını maksimize etmek değil, hak sahibine hakkını teslim söz konusudur.  

1978’de Nobel ödülü alan Herbert Simon, “kısıtlı rasyonellik” teorisi ile çıkarları maksimize etmeyi sağlayacak kararların normal şartlar ve kurallar içerisinde alınamayacağını tespit etmiştir. Kişinin veya işletmenin çıkarını maksimize edecek rasyonel kararlar, ancak karar vericinin, olay veya problem hakkında tam bir bilgiye sahip olması ve de çözüm alternatifleri, her alternatifin doğuracağı sonuçlar ve tercih edilen alternatifin en iyisi olup olmadığı hakkında tam ve kesin bir bilgiye sahip olmasına bağlıdır. Fakat gerçekte, karar verici çoğu zaman kısıtlı bir bilgi ile ve bir takım gerçekliği tartışılır tahminler üzerinden karar vermektedir. Bu durum ancak sınırlı bir rasyonelliktir. İnsan beyninin sınırlılıkları bunu zorunlu kılmaktadır. Rasyonelliğinin sonucu maksimum olsa bile, kısıtlı rasyonelliğin sonucu ancak “tatminkâr” olacaktır. Tatminkâr sonuç ise, en azından minimum gerekleri karşılayan sonuçtur. (Koçel, 2014,160)

Görüldüğü gibi bugün modern bilim, çıkarları maksimize etmenin gerçek yaşamda mümkün olmadığı noktasına gelmiştir. Normal şartlarda tam rasyonel olunamayacağı gerçeği, çıkarları legal şartlarda maksimize edemeyeceğimizi bize söyler. Çıkarları maksimize etmek için, yukarıdaki örneklerde ifade edilen illegalite, yani gayri meşruluk kalmaktadır.

Bizim inanç ve düşünce dünyamızda, sırat-ı müstakimde vasat ümmet olmak hedeflenmiştir. Makul hedefler ve tatminkâr neticeler… Bir başka deyişle orta yol; ifrat ve tefritten, yani aşırılıklardan uzak… Öyle ki düşmanlığımızda bile aşırı gitmemek emredilmiştir. Dolayısıyla kişisel veya işletme yönetiminde kararlarımızı yapılandırırken, makul kararlar, tatminkâr sonuçlar yaklaşımıyla hareket etmek en güzelidir. Bu durum,  işlerimizi kendi haline bırakmamız anlamına gelmemektedir. Elbette performansa dayalı hedefler tespit edilecektir. Fakat bu hedefler, piyasa şartları içerisinde başkalarının hukukuna saygı çerçevesinde ve sömürü mantığından uzak olmalıdır.

Doğru en doğrudan daha doğru, güzel en güzelden daha güzeldir.

 

Doç. Dr. Sedat Bostan