Hastanın Sahibi Kim?

Posted by: Sedat Bostan 6 yıl, 10 ay ago

Bu gün sizlerle etrafımızda çoğu kişinin şahit olduğu gerçek olaylardan esinlenmiş bir hikâye ile bir de hayali hikâye paylaşacağım.

Orta yaşlı, eşi esnaf, ortaokul ve lise çağında çocukları olan Ayşe hanımın hikâyesi… Eşinin son günlerde işleri bozulmuş, iki çocuğundan biri üniversiteye, diğeri TEOG sınavlarına hazırlanıyor. Titiz bir ev hanımı olarak Ayşe Hanım, ailedeki sorunlara destek olmaya çalışıyor. Ne zamandır göğüs bölgesinde yanma ve ağrıları var. Fakat kötü bir şey çıkar endişesiyle doktora gitmekten korkuyor. Hem şu sıralar stresli olan aile ortamına bir stres kaynağı da kendi olmak istemiyor. Ağrıları ise giderek artıyor.

Arkadaşına gün toplantısında durumunu endişe ile açıklıyor. Arkadaşları Ayşe hanıma acil bir kalp doktoruna gitmesini gerektiğini, onların bir tanıdığının benzer şikayetlerden kalp krizi geçirdiğini söylüyorlar. Ayşe hanıma çok iyi olduğunu bildikleri X hastanesindeki bir doktorun ismini veriyorlar. Ayşe Hanım akşam eşine durumu açıklayarak, söylenen hastanedeki doktora gidiyor. İlk gün muayene oluyor, kan tahlili veriyor, film, EKG çektiriyor… ECO, Holter ve Efor testleri içinde değişik zamanlara randevu alıyor. Bir hafta boyunca hastaneye gelip, gidiyor, testleri yaptırıyor, sonuçları alıyor, doktoruna gösteriyor. Kalp doktoru gayet anlayışlı ve güzel şekilde Ayşe hanıma bütün muayene ve testleri yaptığını kalbinin çok iyi olduğunu söylüyor. Rahat bir nefes alan Ayşe Hanım sevinçle eve dönüyor.

Birkaç gün geçmesine rağmen Ayşe Hanımın göğsündeki yanma ve ağrı hissi geçmiyor. İzlediği sağlık programından edindiği izlenime göre, Ayşe hanım sorunun akciğerlerinden olabileceğini düşünüyor. Arkadaşlarına danışıyor. Arkadaşları Y hastanesindeki göğüs uzmanını tavsiye ediyor. Ayşe Hanım bu sefer bu hastaneye gidiyor,  muayeneler, tahliller, randevular, gidişler, gelişler derken bir hafta daha geçiyor. Sonuçta akciğerlerinin çok iyi olduğunu öğrenip “Oh be akciğerlerim turp gibiymiş” diyerek rahatlıyor.

Göğüs hastalıkları sürevenini arkadaşlarıyla paylaşıyor. Bir arkadaşı “Ayşe, bu sıra çok streslisin, eşinin işleri, çocuklarının sınavları, senin titizlik ve evhamların… belki de sorunun psikolojiktir, psikiyatriye git”diyor. Başka bir arkadaşı Z özel hastanesinde tanıdığı çok iyi bir doktor olduğunu söylüyor. Çaresiz Ayşe Hanım tekrar yollara düşüyor. Yapılan uzun anket formları doldurmalar, tahliller, yüz yüze görüşme seansları, gidiş-gelişler, ödemeler…. Sonunda Ayşe Hanım ruh hastası olmadığını öğrenerek çok rahatlıyor, “Allaha şükür aklım yerindeymiş” deyip, seviniyor.

Ayşe hanımın göğsündeki yanma ve ağrı devam etmektedir. Ama kalp hastası, akciğer hastası ve ruh hastası olmadığını öğrenmiştir. “Eee… artık o kadar ağrıya da katlanayım…..”

Şimdi size aynı hikayenin faklı hayali bir versiyonunu anlatayım.

Ayşe Hanım göğsünde bir yanma ve ağrı hisseder. Kendisi ve ailesinin sık gittiği, kendisi ve ailesinin sağlık sorunlarını çok iyi bilen, tercih ettikleri, güvendikleri, sağlık sorunlarını rahatlıkla anlattıkları aile hekimine gidiyor. Biliyor ki aile hekimi onun yasal sağlık ve şifa danışmanıdır, doktorudur. Durumu anlatır, aile hekimi sorunun yemek borusu iltihabı (Özofajit) veya reflü olabileceğini söylüyor. Ayşe hanımı kendisinin tercih edeceği uygun bir hastaneden yine onun tercih edeceği bir dâhiliyeci ve gastroenteroloji doktorundan randevu alması için sekreterine yönlendiriyor. Sekreteri Ayşe Hanımın istediği hastane ve doktordan aile hekimliği üzerinden randevuyu alıyor.

Ayşe Hanım o gün muayeneye gidiyor, tahlilleri veriyor, randevular alıyor, randevusu geldiğinde ilgili tetkiklerini yaptırıyor ve evine dönüyor. Hastane ve doktoru Ayşe hanımın sonuçlarını değerlendirerek, sonuçları, açıklamalar ve tedavi önerisini aile hekimine gönderiyor. Aile hekimi Ayşe Hanım çağırıyor ve ona hastalığı, tedavisi ve konuyla ilgili merak ettiği hususları açıklıyor, tedavi önerisini veriyor. Ayşe Hanım sorunu hallolmuş bir biçimde gerekli ve yeterli bilgiyi almış olarak evine dönüyor.

İki uygulama arasındaki yedi farkı bulmayı her gün benzer olayları yaşayan değerli siz okuyucularıma bırakıyorum. Sadece bir iki hususa vurgu yapacağım. Birinci hikâyede Ayşe Hanım, üç uzman doktora ve hastanelere defalarca muayene, tetkik, sonuç gösterme ve tedavi almak için gitti. En az üç haftasını aldı, birçok endişe ve korku yaşadı, sonuçta kendi sağlığı ile ilgili birçok iyi şey öğrendi, fakat hastalığını öğrenemedi. Kamunun ve Ayşe hanımın ekonomik kaynakları aşırı şekilde kullanıldı.

İkinci hikâyede ise danışman aile hekimi sayesinde Ayşe Hanım bir uzman doktora gitti, sadece muayene ve tetkik verdi, sorununa çözüm buldu ve aile hekiminden her türlü bilgiyi öğrendi. Kamu ve Ayşe hanımın kaynakları gereksiz israf edilmedi.

Bu ülkenin aziz insanları hayaldeki sistemi hak ediyorlar. Bu ülkenin aile hekimleri, sağlık ve şifa danışmanlığı ve doktorluk yapacak tıbbi bilgi, deneyim, profesyonel ve insani değerlere sahiptirler. Hastanın sahibi veya vekili olabileceklerdir. Bu ülkenin sağlık orkestrasının şefi ve ekibi sağlıkta dönüşüm gibi “bir sessiz devrimi” gerçekleştirmiş ve sağlık ocağı sisteminden aile hekimliği sistemine geçmeyi başarmıştır.

Şimdi önümüzdeki aile hekimliğinin ikinci aşaması var. Aile sağlığı danışmanlığı sistemi uygulamasının sağlayacağı tedavi hizmetlerindeki tasarruf, kendini finanse etmeye katkı sağlayacaktır. Bu aşamanın gönüllülük ve güven üzerinden formüle edilmesi, vatandaşın sevk zincirlerine vurulmaması gerekir.

Bir vatandaş olarak sağlık ve şifa arama davranışına aile hekimimizden başlamak dileğiyle…