Hastanın Rızası Var mı?

Posted by: Sedat Bostan 6 yıl ago

            Her ne kadar ülkemizde hasta hakları AB sürecinde, uyum yasalarıyla gündeme gelmiş olsa da hastanın rızasının alınması ve mahremiyetinin (özel hayatının) korunması anayasal haklardandır. Anayasamızın temel haklar kısmındaki 17. ve 20. maddeleri bu iki hakka atıfta bulunmaktadır.

            Tıbbi işlemler yürütülürken, hastanın bedeni üzerinde yapılacak her türlü muayene, tetkik, teşhis ve tedavi girişimi için hastanın iznini, yani kararını almak rıza kavramının gereğidir. Hastanın rızasını talep etmek, ilgili girişim kararını veren ve uygulayan kişiler tarafından yapılır.

Hasta şifa arayışı içerisinde sağlık kuruluşu ve hekime başvurmuş olsa bile kendine yapılacak tıbbi girişimlerin neler olduğunu bilmemektedir. Bu uygulamalar hekim ve ilgili sağlık personeli tarafından hizmet alma sürecinde belirlenmektedir. Hasta bu işlemlerle o anda karşılaşmaktadır. Karar verebilmesi için bir takım bilgilere ihtiyaç duymaktadır. Bunlar;

  • Bu girişimlere hangi nedenlerden dolayı ihtiyaç var?
  • Yapıldığında şifa arama sürecine ne tür katkıları olacaktır?
  • Nasıl bir uygulama ile gerçekleşecektir?
  • Ne kadar zaman alacaktır? İşlem zorluğu var mıdır? Varsa ne veya nelerdir?
  • Komplikasyonları nelerdir? gibi sorulardır.

Bu soruları hasta, hekim veya girişimi yapacak sağlık çalışanına doğrudan sormayabilir veya sormayı düşünemeyebilir. Kural olarak rıza talebinde bulunan hekim veya ilgili kişi bu soruların cevaplarını hastaya rıza talebi esnasında doğrudan söylemelidir. Fakat hasta müdahale ederek gerek olmadığını söylerse o zaman zorunluluk ortadan kalkar.

Mesela, Ayşe Hanımı muayene etmek isteyen hekim “Ayşe Hanım, şikâyetlerinizin akciğerleriniz ve nefes almanızı ne kadar etkilediğini anlamak için, akciğerlerinizi dinlemek istiyorum, sırtınızı açabilir misiniz” gibi bir açıklayıcı cümle ile rıza talebinde bulanabilir. Ayşe hanımın bu ifade üzerine sırtını açması fiili olarak rızasını gösterir. Veya “elbette” diyerek bu rızayı sözlü olarak teyit edebilir. Fakat “Doktor Bey, uygun değilim bu muayeneyi yapmadan hastalığımı değerlendirebilir misiniz” demesi de yadırganmamalıdır. Muayene olmayacaktın niye geldin tarzında söylemde veya imada bulunulmamalıdır. Mevcut imkanlar dahilinde işlem sürdürülmelidir. Ya dediğimi yaparsın, ya da gidersin, işte kapı muamelesi yanlıştır.

Ciddi dahili (endoskopi gibi), cerrahi müdahalelerde (ameliyatlarda) ve tedavilerde rızanın, aydınlatılmış onam düzeyinde sözlü yapıldıktan sonra, yazılı olarak teyit edilmesi ispat yükümlülüğü acısından önerilir. Kesinlikle hastaya verilen bir formun aydınlatılma yapılmadan imzalatılması ile rıza alınmış olmaz, hukuken de geçerli değildir. Aydınlatma hekim ve sağlık personeli ile hasta arasındaki bilgi asimetrisini gidermek için zorunludur. Yani hastayı hastalığı, yapılacak müdahalenin sürece katkısı, yapılma biçimi, zorlukları ve muhtemel olumsuz yan etkileri hastaya detaylı olarak açıklanmalıdır. Ayrıca hastaya karar vermesi ve gerek görürse başka hekim ve kişilere danışması için yeterince süre verilmesi gerekir. Hastanın danışma isteğine yardımcı olunmalıdır. Tıbbi müdahale veya önerilen tedaviyi hastanın reddetme durumunda, hastaya kapı gösterilmemelidir. Mevcut duruma göre sürece devam edilmelidir.

Aydınlatma ve hastanın rızasını alma yetişkin, aklı melekeleri yerinde olan hastaların bizzat kendilerinden olmalıdır. Hastanın yanındaki refakatçisini aydınlatmak, refakatçisinin rızasını talep etmek, sonra siz aranızda anlaşırsınız demek yanlıştır. Şayet hasta reşit değilse veya vasisi varsa, o zaman rıza vasiden alınır. Ancak vasisi zorunlu bir tıbbi müdahale için onay vermiyorsa, o zaman hasta zarar görmesin diye savcılık üzerinden onay talep edilir.

            Kişinin vücut bütünlüğüne kişinin rızası olmadan tıbbi amaçlarla dahi dokunulamaz. Her kişi özgür iradesi ile verdiği kararlardan mesuldür.

 

Doç. Dr. Sedat Bostan