Çağımızın en önemli sağlık risk faktörünün obezite olduğu otoriteler tarafından ifade edilmektedir. Obezite “aşırı kilolu olma” Dünya Sağlık Örgütü tarafından “Sağlığı bozacak ölçüde vücutta anormal veya aşırı yağ birikmesi” olarak tanımlanır. İnsanlar zayıf, normal, kilolu ve obez olarak sınıflandırılmaktadır. Normalde insan vücudunun önemli bir kısmı yağ dokudan oluşmaktadır. Erkeklerde bu oran %15-18, kadınlarda %20-25 civarında olduğunda normal sayılmakta, erkeklerde %25’i, kadınlarda %30’u geçtiğinde obezite başlamaktadır. Bir başka obeziteyi belirlemenin yolu; kilonun, boy uzunluğunun metre cinsinden karesine bölünmesiyle elde edilen beden kitle indeksinin 30’un üzerinde olmasıdır.
OECD raporunda, ABD, Meksika, Yeni Zelanda ve Macaristan %30 ile en yüksek obez nüfusa sahip ülkeler, Kore ve Japonya’nın ise %6 ile en düşük obez nüfusa sahip ülkeler olarak gösterilmektedir. Ülkemiz %20 ile yüksek oranda obeziteye sahip ülkeler arasında yer almaktadır. Kadınlarda obezite oranı erkeklerden yüksektir. Eğitimsiz kadınlar, eğitimli kadınlardan çok daha yüksek oranda obezdir. Obezler daha zor iş bulmakta, verimlilikleri düşmekte, daha çok hastalık izni kullanmakta ve sağlık harcaması yapmaktadır. Obezite sosyal eşitsizliğin bir aracı haline dönüşmektedir. 2030 yılına kadar obezite oranlarındaki artışın devam edeceği tahmin edilmektedir. Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin en önemli sağlık riski olan obezite, aynı zamanda sağlık harcamalarının da önemli tetikleyicilerinden biridir.
Obezitenin nedenlerin içerisinde genetik yatkınlık ve vücut metabolizmasından bahsedilse bile, ailenin ve bireyin aşırı beslenmesi, hatalı beslenme alışkanlıkları, hareketsiz bir hayat, bazı hormonal ilaçlar ve ruhsal sorunlar başta gelen nedenlerdir. Kadınlar açısından doğum ve doğum sayısı da önemli bir faktördür.
Obezitenin tetiklediği ve beraberinde getirdiği hastalıkların sayısı çok fazladır. Şeker hastalığından, yüksek tansiyon, kalp ve solunum sistemi hastalıklarına, ruhsal hastalıklara ve bazı kanser türlerine kadar… Sadece vücudunuzdaki yağ yüzdesini olması gereken aralığa çekerek “kilomuzu makul bir seviyeye çekerek” birçok kronik hastalıktan korunmak mümkün görünmektedir. Bunun için, beslenme alışkanlıklarını ve günlük fizik aktivite düzeyini gözden geçirmeliyiz. Kilolu ve obez insanlar için, aç kalma değil, kan şekerinin kontrolü ve kontrollü kalıcı zayıflama için az ve sık yeme diyetisyenler tarafından önerilmektedir. Bu nedenle diyetisyen yardımıyla diyetimizi düzenlemek ve takip etmek önemlidir. İkinci yapılması gereken fiziksel egzersizdir. Egzersizde aşırıya kaçmadan bir uzman tavsiyesi ile yapılmalıdır. Aşırı kilolardan kurtulmak, alışkanlıkları ve yaşam tarzını değiştirmekle mümkündür. Bu gerçekten zor bir imtihandır. Hızlı değil, yavaş kilo vermek ve verilen kilolara geri dönmemek işin püf noktasıdır.
Obeziteyle mücadele edebilmek için sağlık politika yapıcıları ve sorumluların iletişim politikalarını kullanmaları önerilmektedir. Toplumu ve bireyleri obezite hakkında anlayacağı düzeyde doğru bilgilendirme ve uygulanabilir öneriler getirilmesi gerekir. Mucize diyet ve ilaçlardan kaçınılmalıdır. Kişisel irade desteklenmeli ve süreklilik sağlanmalıdır.
“Ademoğlu karnından daha kötü bir kap doldurmamıştır” tespitini dikkate almak, “Oysa ki Ademoğlu için belini doğrultacak birkaç lokma yeterlidir. Şayet mutlaka yemesi gerekiyorsa, o zaman (midesinin) üçte birini yemek, üçte birini su, üçte birini de nefes için ayırsın.” önerisine uymak sanırım çözüm olur…