Hastane denince aklımıza kalabalık yerler, ses, gürültü, havasızlık, koşuşturan, bekleyen, sabırsız, acıyla kıvranan insanlar, kirli ve karmaşık mekânlar, gergin hava, bezgin çalışanlar gelir.
Saat on bir civarı polikliniklerin kalabalık olacağı saatler, uzun bir koridorun başında duruyoruz. Koridor sessiz ve tenha, tek tük sağa sola geçen insanlar, duvarlarda çok güzel Karadeniz illerinden seçilmiş resimler var. “Bu katımız poliklinik katı, aynı zamanda Karadeniz katı” diyor mihmandarımız. Hastalar nerede sahi? Biraz ilerleyince koridorun sağında ve solunda oluşturulmuş poliklinik ceplerini görüyoruz. Her cepte bir poliklinik var, konforlu bekleme alanı, doktor muayene odaları ve diğer alanlarıyla, hepsi bir arada… Hastalar sıralarını ekrandan oturarak takip ediyorlar.
Bir başka katta gezimiz devam ediyor. Palyatif bakım merkezi... Temiz ve özel dizayn edilmiş mekânları, resimlerle süslenmiş duvarları, güler yüzlü ve istekli çalışanları görüyoruz. Hasta yakınlarının oturması için dizayn edilmiş bir alan, ibadetlerini hastalarının yanından ayrılmadan yapmaları için oluşturulmuş bir ibadet odası, etkinlik odası ve mutfak… Memnuniyeti yüksek hasta ve yakınları… Aynı zamanda bölgedeki diğer hastanelere palyatif bakım eğitimlerinin verildiği bir merkez…
Dikkatimizi çeken yerlerden biri de doğumhane oluyor. Girişinde konforlu bekleme salonu, doğum salonuna girince ortada hemşirelik deski ve etrafında dört adet doğum salonu ve ilgili mekânlar… Doğum odası ikiye bölünmüş hastanın doğuma hazırlandığı alan ve doğum yaptırıldığı alan olarak… Hasta doğuma alınıncaya kadar ikinci yeri görmüyor. Doğumhanede, normal doğumu kolaylaştırmaya yönelik terapiler uygulanıyor. Hidroterapi, plates topu terapi, lale terapi gibi… Lale terapiyi kendileri geliştirmişler, pelvis açıklılığını artırmak için kullanılan bir egzersiz aleti… Hastanenin, hem anne dostu, hem de bebek dostu hastane olma unvanını koruduğunu öğreniyoruz. Sezeryan oranlarını düşürmek için özel çaba sarf ettiklerini görüyoruz.
Mekânlar, koridorlar, odalar, geniş, temiz ve pozitif algıları yükseltecek şekilde görsellerle dizayn edilmiş. TSE belgeli temiz tuvalet uygulaması var, ödüllü… Mekânların duvarlarına, boşluklarına insani dokunuşlarda bulunulmuş.
Uzun bir koridorun sonunda hastanenin farklı bir girişine ulaşıyoruz. Girişteki geniş mekânda bir sağlık ve ambulans müzesi kurulmuş. Değişik dönemlere ait tıbbi cihaz ve malzemeler kronolojisine göre düzenlenmiş. Değişik hasta taşıma sedyeleri, araçları ve ambulanslar var. Her birinin ayrı bir hikâyesi, ayrı bir hatırası var. Müzede bir sandık gördük. İçinde ne olduğunu sorduğumuzda, “bizim zamanımıza ait tıbbi ve teknolojik cihazlar ile gelecekteki hastane yöneticilerine yazmış olduğumuz mektuplarımız var” diyor rehberimiz. Çok sayıda insan ve öğrencinin müzeyi gezdiğini öğreniyoruz.
Yalın hastane uygulamaları projeleri yarışmasına jürilik yapıyoruz. Kendimizi bir an Japonya’da zannediyoruz. Hastane çalışanları işlerini daha etkili ve verimli yapmak için yalın yönetim anlayışına uygun projeler üretmişler. Hastanede bir de Ar-Ge birimi var. Hastanenin yalın hastane unvanı da bulunuyor. Hastane, birçok hizmet içi eğitim programına merkezlik ediyor. Hastane yönetiminin kalite ve yalın hastane anlayışını tabana yaymaları çok büyük başarı... Yöneticilerin samimiyet ve gayretlerini tebrik ediyoruz.
Anlattığımız bir özel hastane değil. Büyük şehirin birinde özel bir çabayla oluşturulmuş model hastane de değil. Sadece ufku geniş, özverili, yönetimin bilim olduğuna inanan Anadolu’dan çıkmış, üç-beş iyi yönetici… Bu yöneticilerin oluşturduğu bir ekip ve istekli çalışanlar… Sonuç; hasta dostu, iyi yönetim uygulamaları örneği, İnegöl Devlet Hastanesi…
Tıp bilimine inanmadan hekim olunamayacağı gibi, yönetim bilimine inanmadan da iyi bir yönetici olunamaz. Örnek hastane ve yönetimi buna işaret ediyor.