Dört sene önce Kıbrıs’a gitmiştim. Karpaz bölgesinde yaban eşeklerinin olduğu bir milli park alanı vardı. Etrafta otlayan eşekler araba görünce yolun ortasına durup arabaların camına kafa uzatıyorlardı. Bir şeyler verirsen yolu açıyorlardı. Yani “insan” gibi yol kesiyorlardı.
Orada eşeklerin insana benzemesi garibime gitmişti. Aklıma “Acaba insanlar da eşeklere benziyor mudur?” gibi garip bir soru geldi. Tehlikeliydi aslında, bir şeyin başka bir şeye benzemesi, aslını kaybetmesi...
Aynı tehlike şu; yapay zekâ ile insanımsı hale gelecek aygıtlar bir tarafta, gittikçe insani özelliklerini kaybeden ve mekanik hale gelen insanlar diğer tarafta. Yapay zekâ tartışmalarında robotların insanlaşması iyi gibi görünse de, ya merhametini kaybedip insanın kin ve nefret kusan, öldüren, ezip geçen özelliklerini icra etmeye başlarlarsa? Diğer yandan da makinalar gibi duygusuz, ruhsuz insanlar olsa? Yukarıda yazdığım gibi, eşekleşen insan da, insanımsı hale gelen eşek de tehlikeli. Aynı durum robot-insan etkileşimi için de geçerli.
Bir diğer tehlike (kanaatime göre asıl tehlike) robotların egemen hale gelmesi değil, insanî karakterini kaybetmiş insanların, insana benzetilmiş robotlara hükmetmesi durumudur. Düşünün, karaktersiz insanların tasarlayacağı robotlardan insanlara hayır gelir mi?
Belki yapılması gereken, insanî karakterini kaybetmemiş insanların da yapay zekâ ile makina üretme becerisine sahip olmalarından geçiyor. Belki o zaman insaflı makinalar ortaya çıkar.
Kötülük için çalışacak şeytanî robotlara da, insanlığın faydasına çalışacak iyi robotlara da hazırlıklı olalım. Robotlar bizi mi bozacak, biz mi robotları bozacağız, zamanla göreceğiz. Muhtemelen ikisi de olacak, karşılıklı bozuşacağız!..
Mesele robotlar değil, onları programlayan insanlarda…
Prof. Dr. Ramazan Erdem