
Zamanın ruhuna uygun olarak, yetmişli yıllarda geçtiğimiz sağlık ocağı sistemi, sağlık hizmetlerinin toplumsal tabanlı yürütmeye odaklı bir sistemdi.
Bu sistemde her sağlık ocağı, kendi bölgesindeki topluma koruyucu ve birinci basamak tedavi hizmeti sunuyordu.
Sistem bir bütün olarak aktif edilemese bile sağlık hizmetlerinin yaygınlaşmasına önemli katkı sağlamıştı.
Giderek liberalleşen dünyada, sağlıkta dönüşüm programıyla, iki binli yıllarda, aile hekimliği sistemine geçtik.
Aile hekimliği sistemi, sağlık ocağı sistemine benzer hizmetleri kişi ve aile odaklı sunmaya kurgulandı.
Sağlık ocağı sisteminden farklı olarak, aile hekimliği sisteminde, çevreye yönelik koruyucu sağlık hizmetleri dışarıda bırakıldı ve bu hizmetler toplum sağlığı merkezlerine devredildi.
Aile hekimliği sistemi, kişiye yönelik koruyucu sağlık hizmetlerinin sunumunda, gebe ve bebeklerin takibi, aşılama hizmetleri gibi alanlarda önemli başarılar sağladı.
Örneğin, bebek ölüm oranı binde 35’lerden, binde 10’lara düştü, pandemideki hasta takibi hizmetleri covid ile mücadelede önemli bir köşe taşı olmuştu.
Fakat sağlık ocağı ve aile hekimliği sistemleri, her ikisi de, birinci basamak tedavi hizmetlerinde, yani hastalık durumunda ilk başvurulan birim olmada istenileni bir türlü yapamadı.
Tedavi hizmetine başvuru açısından ne sağlık ocağı ne de aile hekimliği istenilen ölçüde tedavinin başlangıç noktası olmayı başaramadı.
Tedavi başvurularının %60-70’inin birinci basamakta, yani sağlık ocağı veya aile hekimliğinde halledilebileceği tespiti bir türlü hayat bulamadı.
Sağlık ocağı sisteminde yılda 3,2 olan sağlık kurumuna başvuru sayısının 1,2’si sağlık ocağınaydı.
Şimdi 10,2 olan başvuru sayısının yaklaşık 4’ü aile hekimine. Yani her iki durumda da birinci basamağa başvuru %40 civarında kalıyor.
Aile sağlığı merkezlerinin yerleşim yerlerine dağılmış olmasından dolayı bu merkezlerde sağlık hizmetine ulaşım çok daha kolay ve az zaman alıcıdır.
Aile hekimliği hizmetleri, hastane hizmetlerine göre çok daha ekonomiktir.
Sağlık hizmetlerinin maliyetlerinin çok yükselmiş olması, günümüzde, bütün ülkeler için önemli bir sorundur.
Böyle bir dönemde sağlık sorunlarının %60-70’ini aile hekimlerinde, yani birinci basamakta çözebilmek, hem etkinlik hem de ekonomiklik açısından çok büyük bir kazanım olacaktır.
Sayın Bakanın böyle bir politikayı öncelemesi ve ifade etmesi ümit vericidir.
Bütünsel bir bakış açısıyla;
Aile hekimi sisteminin reorganizasyonu ve güçlendirilmesi,
Aile hekimliği ile hastane hizmetlerinin entegrasyonu,
Ve hastane hizmetlerinin nitelik temelli geliştirilmesi, sağlık sistemindeki birçok etkinlik ve verimlilik sorununun çözümüne kapı açabilir.
Yeni politika tercihiyle, önümüzdeki süreçte, tedavi hizmeti veren kurumlarda aile hekimliğinin etkin bir odağa dönüşmesi beklenmektedir.