Liyakat mi? Sadakat mi?

Posted by: Sedat Bostan 7 yıl ago

Bir işe eleman seçerken veya bir yönetici atarken ölçümüz ne olur? Liyakat mi?  Sadakat mi? Bilmiyorum cevabımız ne.., ama ben soruyu iki farklı şekilde yeniden sorayım.

Kendi şirketimizde çalıştırmak üzere veya yönetici yapmak üzere bir eleman alacak veya atayacağız, bu kişinin iş ile ilgili eğitimli, bilgi ve becerili, işin gerektirdiği etik ve sorumluluk anlayışına sahip liyakatli birisi mi olsun isteriz, yoksa bize içten bağlı sadık bir kişi mi ararız?

Şimdi soruyu başka şekilde soruyorum. Bir kamu kurumunda üst düzey yöneticiyiz, bir kişiyi işe alacak veya yönetici atayacağız, yukarıda tarif edilen liyakatli bir kişiyi mi alırız veya atarız, yoksa bize sadık bir kişiyi mi alırız veya atarız?

Kendi işletmemiz için ve kamu kurumu için verdiğimiz cevap değişiyor mu? Liyakat mi? Sadakat mi?

Sözlüğe baktığımızda liyakat, bir işi yapabilecek yeterlilik olarak tanımlanmaktadır. Bu yeterliliğin içi eğitim, bilgi, beceri, etik ve sorumluluk anlayışı olarak doldurulur. Sadakat ise içten samimi bağlılık olarak tanımlanmaktadır. İnsan inancına içten, samimi bağlı olmalı, sadık olmalı, eşine sadık olmalı, dostuna sadık olmalı,  sözüne sadık olmalı elbette…

Liyakat kendi içinde eğitim, bilgi ve beceriye sahip olmak şartıyla işi yapabilirliği ifade etmektedir. Ve işin gerektirdiği etik anlayışa ve sorumluluk duygusuna sahip olmak ile de işe bağlılığı (sadakati) içermektedir.

Sadakat özellikle yönetim alanında, yöneticiye yönelik bir bağlılık olduğu için aidiyet üzerinden tanımlanmaktadır. Peki, bu aidiyet nedir? Fikir, düşünce, felsefe, izm, fraksiyon mu? Siyasi görüş, parti mi? Hemşericilik, şehircilik, köycülük, bölgecilik mi? Aile, akraba klan, boy mu? Takım, hobi, fancılık mı? İnanç, din, mezhep, tarikat mi? Hepsi mi? Hiç biri mi? Yoksa bu sadakat söylemi başka amaçlar için bir perde mi? Çünkü görülüyor ki bu aidiyetlerin hiç biri iş yapmakla ilgili değildir. Ve gerçektende bize içten, samimi bağlı kaç kişi bulabiliriz? Yoksa bu bağlılık çıkar bağlılığı mı?

Özel bir işletme sahibi kendi işletmesini ele geçirmeye çalışmaz. O zaman kendi işletmesinde sadakat aramayacaktır. O işe sadakati de içeren liyakati tercih edecektir.

 Bu iş kamu işi olunca tercih değişir mi? Kamu işi dillere destan, Karun’un hazinesi midir? Sahip olunması arzulanan ahu gözlü bir dilber midir? Veya düşler ülkesinin sultanlığı mıdır? Kamu işi bütün toplumun bize bir emaneti değil midir? İslami söylemle, Müslümanların işinin ehline verilmesi değil midir?  Müslümanların işi ise “adam kayırmak maksadıyla daha ehli varken Müslümanların işini ehil olmayana verenin” hali nice değil midir?

Sadakat arayışı altındaki gizli gündem, ilgili kurumu veya yönetimi kendi grubunun kontrolüne geçirmek istemekten başka bir şey değildir. Yönetimde teknik deyimiyle kadrolaşmak, günlük deyimiyle çeteleşmektir. Temel hedef kendi taraftarını işe almak veya yönetici yapmaktır. Kurumsal amaçlar, toplumun emaneti, Müslümanların işi kavramlarıyla örtüşmemektedir. Topluma, Müslümana, sadakate, sadakatsizliktir.

Liyakat işi ehline vermektir. İşin ehli, işin gerekleri dışında farklı bir talep olursa, bu talebe itiraz edebilir. Bağlı olduğu şey, iş ve işle ilgili kurumsal amaçlardır, yöneticinin kendisi değildir. Bu durum yönetici için bir olumsuzluk mudur? Belki de bunun için liyakat değil sadakat aranmaktadır. Yöneticinin kurumsal amaçlar dışında özel amaçları vardır. Akla gelen bir başka ihtimal ise, yönetici işin ehlini seçemiyordur. Yöneticinin hedefleri düşüktür, ehliyetsizlerle çalışmayı tercih ediyordur. Yönetici atadığı kişiler sürekli ona bağlı kalsın diye özellikle ehil olmayanları seçiyordur. Sizde aklınıza gelen seçenekleri ekleyebilirsiniz.

İşi ehline vermeyi yaygınlaştırmanın yolu, işleri, görevleri, görevlerin gerektirdiği özellikleri detaylı tanımlamak, objektif, ölçülebilir kriterler oluşturmak ve bu kriterler üzerinden işe alımları ve yükseltmeleri yapmaktır. Yoksa çok daha yönetim içinde çeteleşen yapıları konuşuruz, yönetimi çeteler savaşına çeviririz, benim çetem seninkinden daha iyidir savunmalarını yapmaya devam ederiz. Kıyamet hızlıca üstümüze gelir, biz hala oturur onu bekleriz.