İşler iyi gitmiyordu. Ülke genelinde, imalattan-turizme, enerjiden- tarıma, eğitimden- sağlığa birçok sektörde faaliyet gösteren Ütopya AŞ şirketinde, yönetim sorunları sürmekteydi. Şirketin bütçe ve finansal dengeleri aşırı bir şekilde bozulmuştu. Şirketin imajı, üretimi, pazarlaması ve borsadaki hisseleri dip yapmıştı. Büyük hissedarların yanında, ülkenin her yerinden çok sayıda küçük hissedarları, yurtiçi ve yurt dışından müşterileri, tedarikçileri durumdan muzdarip olmuşlardı. Her yapılan genel kurul, yönetim kurulu toplantıları kavgayla bitiyordu.
Şirket yönetimi büyük hissedarların birinin elinden diğerine geçiyordu, ama sonuç her seferinde hüsrana dönüşüyordu. Elit hissedarlar ve yöneticiler, şirketin durumu kötü olsa da kendi çıkarlarını maksimize etmeyi biliyorlardı. Bu durum, küçük hissedarlar tarafından hazım edilmiyordu. Kaçınılmaz bir şekilde, küçük hissedarlar, kendi aralarında örgütlenerek, yönetime talip olmuştular. Küçük hissedarların bu çıkışı, büyük hissedarlar tarafından densizlik, hadsizlik olarak görülmüştü. Bu kendini bilmezler, ekonomiyi, şirket yönetimini, reklamı, pazarlamayı, uluslar arası ticari ilişkileri mi biliyorlardı ki, böyle bir şeye kalkışıyorlardı…
Küçük hissedarlar arasından çıkan Akıl, Vicdan ve Cesaret bu harekete öncülük ediyordu. Son genel kurulda Akıl’ın hazırladığı kapsamlı plan, Vicdan tarafından çalışanlar, müşteriler ve tedarikçilerin çıkarlarıyla etik ve ahlak açısından uyumlaştırılmış ve Cesaret tarafından da yüksek ve vurucu bir sesle gündeme getirilmişti. Büyük patronlar da, çoktan beri haddini bilmeyen bu taşra heveslilerinin ne olduklarının anlaşılması için, bir fırsat vermek istemişlerdi. “Hadi gelsinler, yönetime de üç ayda rezil olsunlar ve bir daha sesleri çıkmasın, onlara ümit bağlayanlar dersini alsınlar” diye düşünmüşlerdi.
Genel kurul sonucu, küçük hissedarların Akıl, Vicdan ve Cesaret’ten oluşan ekibi yönetime getirilmişti. Fakat işleri çok zordu. Ülke çapına yayılmış, şirketin yönetim kadrolarının büyük bir kısmı onlara karşıydı. Dışarıdaki ve içerdeki müşteriler, onları tanımıyordu, bu işi becereceklerine inanmıyordu. Tedarikçiler, yeni durumdan endişeliydiler, eski durumda şirketin zaaflarından iyi yararlanıyorlardı. Finansörler, şirketin bütçe dengesi bozuk olması, kısa vadeli borçlanma ihtiyacının ve risk düzeyinin yüksek olmasından dolayı, sürekli piyasanın çok üstünde faiz oranlarıyla şirkete borç vermekte ve tatlı kazançlar elde etmekteydiler. Düzenleri bozulsun istemiyorlardı.
Bütün bu olumsuz şartlarda yönetimi devralan üçlü, dört koldan çalışıyor, oluşturdukları alt ekiplerle sorunları çözmeye ve kendilerini baltalamaya çalışanlara karşı ayakta kalmayı başarıyorlardı. Çalışma ekiplerinde kendilerinin düşüncelerini paylaşmazsa, hatta onlara karşı olsa dahi ehliyetli kişilere yer veriyorlardı. Akıl verileri toplayarak, bütün değişkenleri ve parametreleri göz önüne alan planlar hazırlıyor, Cesaret bu planları kararlara dönüştürerek, kararlı bir şekilde uyguluyor, Vicdan hem planlama, hem de uygulama aşamalarında insani ve ahlaki esasların korunmasını sağlıyordu.
Bunun semerelerini de topluyorlardı. Öncelikle kısa vadeli yüksek faiz sarmalından şirketi kurtarma yolunda adımlar atılmıştı, arkasından üretimi ve şirket ekonomisini geliştirecek girişimler gelmişti.
Fakat büyük hissedarların, tedarikçilerin ve eski düzene alışmış yönetici ve çalışanların desteğini almak çok zordu. Çıkarlarının, alışkanlıklarının zedelenmesi ve kıskançlıklarının artması yol üstüne döşenen mayınları artıyordu…
Bu bebek adımları küçük hissedarların, ekmek derdi olan çalışanların ve iyi mal ve hizmet almak isteyen müşterilerin ümitleri olmuştu. Yeni yönetim ekibini, İngilizce deyimler modasına uyarak, “Good Team” olarak adlandırmışlardı.
Bu hikâye Ütopya AŞ’nin macerası olarak, yönetim kavramlarına ayna tutmaya devam edecek… Bizim dileğimiz, işletme yönetimlerinin bir ekip olması gereğinin hissedilmesi ve bu ekibin Akıl, Vicdan ve Cesaret birlikteliğiyle sağlanmasıdır.