İnsan dört tarafı aynalarla çevrili dar bir odaya hapsedilmiş hayatı yaşar. Aynalar iç içe yansıdığı için kendini sınırsız bir geçmiş ve gelecekde görür. Akıl yönüyle büyük patlamaya, dünyanın aktif bir yıldız olmasına, soğuyarak bitki ve hayvanların, sonrada insanların yeryüzünde varoluşuna şahitlik etmek ister.Adem peygamberle cennetten kovuluşa, Nuh peygamberle tufandan kurtuluşa, İbrahim peygamberle Kabe’yi inşaya tanıklık eder.
Diğer taraftan aklınca yarının taşlarını yerleştirirken, on yıl sonrayı öngörür, yüzyıl sonrayı hayal eder. Kendi için ölümü, varlık için kıyameti öldürmeye çalışır. Ayı dünyaya mezra, Marsı da arkadaş etmek ister. Uzayda koloniler kurup, solucan deliklerinden geçerek ışık hızına ulaşmayı düşler.
İnsan aklı ve ilmiyle varlığın ve varoluşun bütün mahrem labirentlerinde dolaşır. Geleceğin gizemli ve bilinmez, müphem caddelerini hayal eder, gezmek ister. Fakat hastalık veya bir musibet ile tahrik olduğunda başını, görünüşü ayna gibi saydam, hakikati demir gibi sert olan zamanın duvarına çarpar. Kendi ruhunda, aklında, bedeninde, kalbinde çaresizliği, acizliği, yoksunluğu ve hapsedilmişliği yaşar. Hastanın sabahı beklemesi gibi bir haldir.
İnsan, yaşamak cihetiyle bir anın içine hapsedilmiş, akıl ve his itibariyle bütün zamanlara serbest bırakılmıştır. Dün, bugün ve yarın... İnsanın, insanlığın, dünyanın, yıldızların, galaksilerin ve evrenin dünü iç içe geçmiştir. Bir yönüyle dün büyük bir kabristandır. İçindekilerini ihya edecek ilahi bir kudreti bekler. Elbette yarın vardır ama kim yarını görür bilinmez. Yarın gelmemiş, tam olarak öngörülemeyen bir hayaldir. Yaşanan sadece bugündür.
Her ne kadar insan zaman makinasıyla hayalen geçmişe dönse de, bu mümkün gözükmemektedir. Dün yaşanmışlıkların binasıdır, her tuğlası yaşadığımız bu günün anından yapılmaktadır. Yaşamak yönüyle içine hapis olduğumuz bugün ne yaparsak, düne geçer ve dünün binasında yer alır. Bu gün ne kadar dolu, anlamlı, güzel yaşanmışsa, dünde o kadar anlamlı ve güçlü olur. Anın içini doldurarak, dün hazinesinde kıymetlileri, güzellikleri ve gücü biriktiririz. Dolayısıyla yarın için daha iyi, güzel ve faydalı şeyler talep edebilir hale geliriz. İyi teklifler, fikirler, planlarla yarına ulaşırız, ama ulaştığımızda yarın bu gün olur, o zaman yeni ve daha güzel şeyler yapma imkanımız olur, daha güzeli yaparsak –ki yaptığımız gibi dün olur- dün hazinesine yeni bir değer katmış oluruz.
Peki biz tembellik ve serserilik yaklaşımı ile, bugünü boş ve malayani şeylerle yaşarsak, dün hazin hanesinde dertleri, sıkıntıları, yoklukları, öfke ve kaynamaları biriktirsek, bugün acı, elem, üzüntü, keder ve çatışmaları yaşar, yarına ümitsiz, kırıklıklarla dolu bir heybeyle ne teklif edebiliriz? Sonunda boşa geçmiş bir ömürde elimizde ne kalır? Hangi yüzle çocuklarımıza, gelecek nesillere bıraktıklarımızdan bahsedebiliriz? Heybemizde ne ile Rabbimize gideriz?
Bugünü iyilik ve güzellikler ile yaşayalım ki, dün zengin olsun ve yarın için umudumuz bulunsun… Yeni şeyler söylemeye gücümüz olsun… Çalışma şevkini tadarak, hayatı hayatlandırarak…