İnsanın en zayıf anı, kendi bedeni veya ruhunda bir acıyı, endişeyi yaşamasıdır. İnsan sağlığıyla ilgili sorunları algıladığında aldığı lezzetler, kurduğu hayaller yıkılır. Ölümün keşif kollarını hisseder. Ruhunu ve bedenini onu anlayan, şefkatli ve samimi bir bakış, bir söz, dostane bir dokunuş sarsın bekler. Elbette dost acıda söyler ve dostun hatırına zehirde içilir. Yeter ki uzanan el, tebessüm eden yüz dost olsun.
Sağlık hizmetlerinin fiziksel kalitesini ve teknolojik düzeyini ölçen denetim sistemleri ileri düzeyde mevcuttur. Hizmet verilen mekânların fiziksel ölçüleri, bulunması gereken cihazlar, işlem süreleri, işlemlerin yapılış şekilleri ve sıraları ölçülüyor, denetleniyor. Akreditasyon ve kalite sistemleri fiziksel ve mekanik anlamda sağlık hizmetlerinin geliştirilmesine yönelik çok işler yapıyor. Sağlık hizmetleri kalite rehberi, JCI kriterleri, dijitallik seviyesi, yalın hastane gibi… Elbette bunlar önemli ve güzel işler.
Hekim ve diğer sağlık çalışanları, çok özel teknik eğitimlerden geçiyor. Gece-gündüz çalışıyorlar, fakültelerde, hastanelerde… Onlarca hocadan ders alıyor, uygulamalar yapıyorlar. İnsandaki kalbin atışlarını, beynin kıvrımlarını, velhasıl bedenin anatomisi, fizyolojisi, biyokimyası ve daha neler nelerini öğreniyorlar. Elbette öğrenmeli ve bilmeli…
Şifa aracı olan ilaçlar, merhemler, büyük laboratuarlarda, yüzlerce araştırma işlemleri ve uzun deneme süreleri sonunda, dünyanın en büyük şirketleri tarafından üretiliyor. Büyük bir dağıtım ağıyla servis ediliyor, küçük kutular içerisinde dertlere derman olsunlar diye…
Teknolojik cihazlar çoğu kez öncelikle sağlık sektörü için geliştiriliyor. Her gün yeni bir uygulamanın yolunu açan yeni cihazlar üretiliyor. Önceden hekimin dokunuşlarla hissettiği, şimdi gözlerle görülüyor. Hastalar uzun mesafelerden takip edilebiliyor, uzaktan müdahale bile gerçekleştiriliyor.
Dev binalar, mahalleler, şehirler kuruluyor hastane adıyla… Büyük sermayedarlar bunu bir kazanç kapısı biliyor. Yer altı araçlarından, hava araçlarına kadar her türlüsünün ulaştığı, içinde her şeyin, hatta eğlence merkezlerinin bile olduğu hastaneler. Ne güzel…
Bütün bu çabalara rağmen her gün hastalık çeşidi ve yaygınlığı artıyor. Hasta sayısı yükseliyor. Sağlık için harcanan para birçok ülkede, ekonominin nerdeyse onda birine kadar çıkıyor. Şefkat ve hürmetin diyarında şiddet kol geziyor. Sağlık bir meta olarak alınıp, satılıyor. Canlar alınıyor, ruhlar satılıyor…
Eğitimli sağlık gücü var. Teknoloji var, ilaçlar var ve büyük ve modern hastaneler var. Hatta para var. Fakat sorunu çözmeye yetmiyor. Her geçen gün sağlık sorunları daha karmaşık, çetrefil ve maliyetli hale geliyor. Sorun anlayış ve sistem tasarımı sorunu gibi duruyor. Belki sorunun çözümü için farklı bakış açılarıyla, sağlık sistemine farklı noktalardan dokunuşlar ve yeni bir şeyler katmak gerek.
Sağlık sistemindeki varların yanında bir şeyi eksik. Galiba ruhu yok. Uzanan elde şefkat, bakan gözde merhamet, yüzde tebessüm, işte özen ve samimiyet, iletişimde ilgi ve empati, ortamda güven ve sadakat, sonrasında vefa eksik… Sağlık sisteminin dost ruhu eksik… Çevreye, enerjiye, canlıya, çalışanına dost bir sağlık sistemi… Annesine, bebeğine, engellisine, hastasına dost bir sağlık hizmeti ve hastane gerek…
Maddi kazanımlar çok güzel, ama ruha yer açmak lazım. Dost sağlık hizmetleri ve hastane, geleceğin sağlık hizmetlerinin kapısını aralayacak sihirli bir dokunuş olabilir. Dost sağlık hizmetleri, sağlık sisteminde şefkat, güven, ilgi, iletişim ve vefayı inşa ederek, sistemin ruhunu ihya arayışıdır.