Dijital Çağın Şifreleri

Posted by: Sedat Bostan 3 yıl, 11 ay ago

İnsanın öğrenmeyle tekâmülü devam etmektedir. Her dönem insanlar, kendilerini ve dönemlerini özel hissetseler de devam eden bir süreci yaşarlar. Her dönem bir önceki dönemin biriktirdiği sorunlara çözümler ararken, kendi sorunlarını biriktirir. Biriken sorunlar, o dönemin,  o sistemin ve o felsefenin sonu, kurulmakta olan dönemin ise başlangıcı ve yapılanma ilkelerinin belirleyicisi olur. Bu metafor devam eder gider.

Ortaçağ Avrupa’sında skolastik din anlayışına tepki olarak, Endülüs medeniyetinden de ilham alıp, rönesans ve reform arayışları doğmuştu. Bu arayışlar 18. yüzyılda aydınlanma düşüncesini, aydınlanma düşüncesi 20 yüzyılda modern devlet, modern dünya ve modern yaşam anlayışlarını getirdi. Modern dönem, sömürgecilik ve sanayi devrimiyle kitlesel üretim ve tüketimi sistemleştirdi.  Kapitalizm ve kominizim aydınlanma düşüncesinin emzirdiği zıt karakterli kardeşler olarak dünyaya gelmişti. Ülkelerin üretim ve pazar rekabetleri birinci ve ikinci dünya savaşlarını çıkarmıştı. Nihayetinde aydınlanma düşüncesini sistemleştirdiği dünya, düzenine 1945’li yıllardan sonra ulaşılmıştı. Dünya ikiye bölünmüş, dünyanın bir yarısında kapitalizm, özgür dünya olarak yer almıştı. Diğer tarafta mülkiyetsizliği ve inançsızlığı sistemleştiren kominizim, Bolşevik ihtilalı ile devlet düzenine ulaşmıştı. Kominizim dünya savaşları sonrasında, eşitlik söylemleriyle, 1960 yıllarda hızlı yükselmişti. Hızlı çıkış, hızlı çöküşü beraberinde getirdi, Kominizim 1980’li yıllarda çatırdayıp 90’lı yıllarda milyonlarca cana kıymış olarak yıkılmıştı. İnsanları damarlarına kadar sömürmüş olan kapitalizm, biraz da komünizmin etkisiyle liberalizme doğru evrilerek insan hakları temelli söylemlere sahip olmuştu.

Teknolojik gelişmeler, nasıl ki taş devrini maden devrine çevirmişti, şimdide modern dönemi dijital çağa dönüştürdü. Dijital çağın şifrelerini modern çağın hastalıklarında aramalıyız.

İnsanın yaşam tarzını belirleyen en önemli olgu hayatın merkezine yerleştirilmiş olan rızık arayışıdır. Dijital teknolojiler, üretmek, dağıtmak ve tüketmek için fiziki zorunluluğu azaltarak, insanların mekânsal bağlılığını gevşetmiştir. Şehir merkezlerine, varoşlara, çok katlı rezidans ve apartmanlara yığılan insanların önümüzdeki süreçte doğaya dönüşleri beklenebilir. Aşırı yoğunluk ve kalabalıklar içinde yalnız yaşayan insanlar, aileleriyle çekilecekleri bahçeli evlerinde, daha özgür, mahremiyetleri korunmuş ve doğayla birlikte yaşama imkânları bulacaktır.

Modern çağın kitlesel üretim, kitlesel tüketim anlayışı yerine, dijital çağda bireyselleşmiş teknolojik üretim, ihtiyaç miktarınca tüketim öne çıkması beklenir. İsraf ve tüketim kültürü, kaynaklarımızı sürdürebilir kullanmaya ve doğaya büyük zarar vermiştir. Bunun telafisi ancak ihtiyaca göre üretmek, ihtiyaç miktarınca tüketmek, kaynakları ve doğayı korumaktan geçmektedir.

Dijital çağda sağlıklı yaşam, organik beslenme gibi kavramlar hayatın belirleyicileri haline gelecektir. Modern tıbbın yanında geleneksel tıp uygulamaları yaygınlaşacaktır. Hastalıkların tedavilerinden önce hasta olmama, korunma, sağlığı geliştirme ön plana çıkacaktır. Modern dönemin sektörel kazanç aracı olan ilaç ve tedavi teknolojileri yeniden yapılanacaktır. Hastanelerde uzun dönem tedavi görmenin yerini geleneksel tedavi yöntemleriyle doğada huzur bulma alabilir. Kişiler kendi küçük bahçelerinde kendi ihtiyacı olan gıdaları organik üretme çabalarını artıracaktır. Bu da bir tür aileselleşmeye ve doğa dönüşü destekleyecektir. Bu aynı zamanda, insanların deniz kenarlarında kurdukları yalancı cennetlerinden vazgeçip, rızık dolu dağlara, platolara dönmeleri anlamını da taşımaktadır. Çünkü beklenen deniz seviyelerindeki artış ve cilt kanseri artışı dağlara dönüşü zorlayacaktır.

Moderinitenin getirdiği seküler (dünyevileşme) yaşam tarzı, komünist dünyanın yıkılmasıyla önemli darbe yemişti. Toplumların giderek manevi ve dini değerlere bağlılıklarında artmanın devam etmesinin beklenmesi şaşırtıcı olmayacaktır. İnsanın aklını ve ruhunu tatmin eden İslam’ın evrensel mesajının giderek dünyada yayılması ve kabul görmesi beklenir. Bunun izlerini pandemi sürecinde batı ülkelerinin, Müslüman ülkelerden daha cesur bir şekilde, Müslümanların ibadetlerini sokaklara taşımalarında, kiliselerini açmalarında görebiliriz.

Yeniçağda dünyanın güç ve bilim merkezleri batıdan doğuya doğru taşınacaktır. İnsanlığın özgürlük arayışları kölelikten kurtuluşu getirdiği gibi kapitalizmin ücretli köleliğinden de bir çıkış yolu bulacaktır. Çoğunluğun hakimiyeti olan demokrasilerin, çoğulculuğun zenginliğine dönüşmesi umulur. 

Bütün bunlar yaşadıklarından ders çıkaran bir insanlık için mümkün olacaktır. Aksine nefsinin peşine takılmış bir insanlık kendi kıyametine gider.