Ülkemizde, kişiye yönelik koruyucu ve birinci basamak tedavi edici temel sağlık hizmetleri aile hekimlikleri aracılığıyla yürütülmektedir. Aile hekimliğine, ülke genelinde, 2010 yılında geçildi. Bu tarihten önce, pilot çalışmaların yaygınlaştırılmasına yönelik çok önemli, özenli ve başarılı bir çalışma süreci yaşandı. Fakat aile hekimliğine geçildikten sonra, sistemin geliştirilmesi ve güçlendirilmesine yönelik yeni adımlar atılmadı.
2016 Sağlık Bakanlığı istatistiklerine göre, 24.428 olan aile hekiminin 20.811’i pratisyen hekimdir. Aile hekimi olarak atanan pratisyen hekimlerin aile hekimliği konusunda aldıkları eğitimler, bazı pilot çalışmalarla sınırlı kaldı, devam etmedi. Ülkenin aile hekimi ihtiyacının karşılanmasına yönelik her hangi bir stratejik plan açıklaması ve uygulaması yaşanmadı. Aile hekimi olan pratisyen hekimlere kariyer geliştirme imkânı sunulmadı. Bu belirsizlik aile hekimliği yapan pratisyen hekimlerin motivasyonunu olumsuz etkilemeye devam ediyor.
Aile hekimleri aile sağlığı elemanı unvanıyla hemşire veya ebe çalıştırmaktalar. Halbuki ilgili kanun aile sağlığı elemanını tanımlarken daha geniş bir görev tanımı yapmaktadır. Belki aile hekimliği hizmetlerinin etkinliğinin artırılmasında bu görev tanımına uygun yetiştirilmiş aile sağlığı elemanlarının katkısı umulabilir.
Aile hekimlerinin bir araya gelerek oluşturdukları aile sağlığı merkezleri güçlendirilemedi. Gün hastaneleri ve acil servisler gibi sağlık kuruluşlarına entegre olan aile sağlığı merkezleri temel biyokimya, mikrobiyoloji ve görüntüleme tetkiklerini yapabilir durumdadır. Diğer aile sağlığı merkezleri birer ofis görünümünde kaldı. Vatandaşlar küçük bir sağlık sorununda bile tetkik yapılması gerektiğini düşünerek, aile hekimine değil hastanelere başvurmayı önceledi. Bunun sonucu olarak, aile hekimlerine olan başvuru sayısı, 2012 yılında 221 milyon iken, yıllar içerisinde azalarak, 2016 yılında 205 milyona düştü. Hâlbuki, bu süreçte sistemin bu sayıyı katlaması beklenirdi. Hastanelere başvuru sayılarında ise önemli bir artış yaşandı. 2012’de 354 milyon olan hastane başvuru sayısı, 2016’da 447 milyona ulaştı. Bu tablonun tam tersine döndürülmesi gerekir.
Aile hekimleri, aile sağlık danışmanlığı hizmetlerini vererek aile ve bireylerin sağlık bilinçlerinin geliştirilmesi, sağlıklarının korunması ve doğru sağlık hizmetlerine doğru yoldan ulaşımlarını sağlamaları gerekiyordu. Bunun için aile hekimi başına ortalama 3267 olan kayıtlı kişi sayısının 2000-2200 sayılarına kadar çekilmesi öneriliyor. Böylece aile hekimleri ailelerle aralarındaki güven ilişkisini geliştirerek etkinliklerini artıracaktır.
Mevcut sağlık sistemini doğru konumlandırmak için, acilen aile hekimliği sisteminin sorunlarının ele alınması gerekir. Mevcut aile hekimlerinin mesleki eğitimi uzmanlık veya sertifikasyon düzeyinde gerçekleştirilmelidir. Aile hekiminin sorumlu olduğu kişi sayısı azaltılmalıdır. Fakat bu yapılırken gelir kaybı olmamalıdır. Hatta aile hekimlerinin ücretlerinin iyileştirilmesine ihtiyaç olduğu söylenebilir. Aile hekimlerinin çalıştıracağı aile sağlığı elemanlarının ön lisans düzeyinde, mevcut görev tanımına uygun yetiştirilmesine başlanmalıdır.
Aile sağlığı merkezleri basit tetkik donanımlarıyla donatılmalıdır. Aile hekimlerinin tele-tıp yöntemlerini kullanarak uzman hekimlerden konsültasyon almaları sağlanmalıdır. Ayrıca aile sağlığı merkezleri aynı zamanda diyetisyen, psikolog, sosyal çalışmacı, fizyoterapist gibi çalışanlarla desteklenerek, ülkemizin önündeki ruhsal ve sosyal sorunlar, yaşlanma ve obeziteyle mücadelede ön alınabilir.
Hastanelere hasta başvurularının artması başarısızlığın resmidir.