Aşının tarihini incelediğimizde, Osmanlı’da çiçek hastalığıyla ilgili yapılan uygulamanın İngilizlere ilham verdiğini görürüz. İlk aşı uygulamasının üzerinden iki yüzyıldan fazla bir süre geçmiş olmakla birlikte aşıların sorgulanması ve karşıtlığı devam etmektedir. İnsanoğlundaki çevresindekilere şüpheci yaklaşma eğilimi, aşılar konusunda da kendini göstermiştir. En bilinen ve göz önünde olanın bile sorgulandığı dünyamızda, aşının sorgulanması insan tabiatının bir parçasıdır. Bu nedenle, aşı karşıtlığını kabul edilemez bir şey olarak görmek doğru değildir. Aşı karşıtlarının gerekçelerini anlamak ve cevaplandırmak gerekir. Yine de her kesin ikna olması beklenmemelidir.
Aşılara duyulan güvensizliğin nedenlerini üç başlıkta toplayabiliriz; aşıların koruyuculuğu hakkındaki şüpheler, muhtemel yan etkileri ve ideolojik yaklaşımlar.
Aşıların koruyuculuğu hakkındaki şüpheler, çiçek hastalığının eridike edilmesiyle (ortadan kalmasıyla) cevaplanabilir. Bu yine de covid-19 aşılarının koruyucu olduğunu açıklamaz. Çünkü domuz gribi için geliştirilen aşının etkisiz kalması, her aşının etkili olduğu görüşünü çürütür. Bu nedenle covid-19 aşıları özelinde aşıların etkinliğinin gösterilmesi gerekir. Son dönemde covid-19’dan hastaneye ve yoğun bakıma yatma, entübe olma ve ölüm verilerinin aşılama verileriyle ilişkilendirilerek analiz edilmesi, covid-19 aşılarının etkinliğini gösterir. Bilim insanları ve klinik sorumlusu hekimlerin konuyla ilgili bilimsel yayın ve kamuoyu açıklamaları, aşıların covid-19 hastalığından korunma veya hastalığın şiddetini azaltma yönünde etkili olduğunu göstermektedir.
Aşıların covid-19’dan yüzde yüz koruduğu söylenmemektedir. Bir veya iki kez aşı yaptıran birçok kişi, yanlış bir algıyla, “aşılarımı oldum, hastalık artık bana bulaşmaz” gibi doğru olmayan bir yargıya kapılarak korunma tedbirlerini terk etmektedir. Bunun sonucu olarak covid-19 aşısı yaptıran bazı kişiler, bir süre sonra, covid-19 hastalığına yakalana bilmektedir. Bu gün vaka sayılarının 20 binli, ölüm sayılarının iki yüzlü rakamlarda dolaşmasının önemli nedenlerinden biri, bu yanlış algıdır.
Aşı karşıtlarının bu durumu örnek göstererek, aşının korumadığı tezini ileri sürmeleri de gerçeği yansıtmaz. Covid-19 aşıları değişik düzeylerde bireyleri korumaktadır, kimilerini tam korurken, kimilerinde aşısız duruma nispeten hastalığın hafif geçirilmesine katkı sağlamaktadır. Aşılanabilen dünyada hastaneye yatış, yoğun bakıma yatış, entübe olma ve ölüm sayıları aşıların koruyuculuk etkisinin ne nispette olduğunu göstermektedir. Ayrıca aşıların farklı varyantlara karşı etkinlikleri de farklı olabilir.
Aşı karşıtlarının ikinci gerekçesi aşıların kısa ve uzun dönemdeki yan etkileridir. Ülkemizde ve dünyada milyonlarca kişiye covid-19 aşısı yapılmıştır. Kısa dönemde 5-10 vaka dışında ciddi bir yan etki görüldüğüne dair kamuoyuna bir yansıma olmamıştır. Bütün insanların, medyanın ve sosyal medyanın konuya yoğunlaştığı düşünülürse olabilecek her hangi bir durumun gizli kalma ihtimalinin düşük olduğu anlaşılır.
Uzun dönemde, insanlar arasında covid-19 aşılarına dair en fazla konuşulan gizemli yan etki aşıların kısırlık yapma olasılığıdır. Özellikle gençler ve ideolojik gruplar bu argümanı çok ileri sürmektedir. Aşı ve kısırlık arasında ilişki kuran somut bir delil veya bilimsel bilgiye sahip değiliz. “Bir delilden, bir emareden neş’et etmeyen (ortaya çıkmayan) bir ihtimalin ehemmiyeti yok; kat’î ilme (kesin bilgiye) şek (şüphe) katmaz, yakîn-i hükmîyi sarsmaz” kaidesi burada geçerlidir. Aksi durumda birçok olumsuz senaryo veya komplo teorisi yazılabilir, her şey her şeyle ilişkilendirile bilinir ve hareket edemez hale geliriz.
Diğer bir iddia, aşıların üretiminde kullanılan ve içerisinde bulunan cıva, alüminyum gibi maddelerin insana zarar verebileceği görüşüdür. İlk bakışta doğru bir iddia gibi görünse de, konuyla ilgili bilimsel çalışmalar, hem kullanılan cıva ve alüminyumun cinsi hem de miktarının zarar verebilme ihtimalini minimize ettiğini göstermektedir. Aşıların kullanım izinleri ve sonrasında sıkı bir denetim süreci yaşandığı bilinmektedir. Ayrıca dünyanın dört bir yanında yüzbinlerce hekim ve milyonlarca sağlıkçı bu aşıları uygulamakta ve sonuçlarını gözlemlemektedir.
Gebe ve emziren kadınlarda ortaya çıkabilecek zararların bilinmemesi, kalp kası ve zarı iltihabı, kan pıhtılaşması, insan genetiği üzerindeki olumsuz yan etkileri gibi başka yan etki iddiaları da söz konusudur. Bu iddiaların bir kısmı ispatlanamaz şeyler, bir kısmı ise çok çok nadir görülmüş durumlardır.
Aşı karşılığı ile ilgili ideolojik yaklaşımların temelinde modern ve kapitalist insanın çıkarı için her kesi feda edebileceği tezi yatar. Tez, felsefik bir arka plana sahiptir, bir takım yaşanmışlıkları genelleştirir. Olumsuzlukların hakim güçlerin senaryosu olduğunu ileri sürer. Hayat komplo teorilerinden öte, yaşanılan bir şeydir.
Sonuç itibariyle her şeyin avantaj ve dezavantajı, fayda ve zararı vardır. Hayatta her şeyin riski söz konusudur. Önemli olan fayda-zarar, maliyet-etkinlik analizini yaparak karar vermektir. İnsanın iradesi ve kararları, başkasına zarar vermemek kaydıyla, saygıdeğerdir. Biz insanları aşı olmaya davet edelim. Düşmanlık etmeyelim. Unutmayalım; medenilere üstün gelmek ikna iledir, zorbalık ile değil...